Yeni Ürün Güvenliği Mevzuatımız


Yeni Ürün Güvenliği Mevzuatımız

Gümrük Birliği çerçevesinde Avrupa Birliği (AB) mevzuatına uyum amacıyla hazırlanan 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu, 12/3/2020 tarih ve 31066 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girmiş ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un yerini almıştır.

İçerdiği düzenlemelere kısaca bakmak gerekirse 7223 sayılı Kanun, hem Türkiye’de piyasaya sürülen hem de AB’ye ihraç edilecek ürünlerin güvenli olması amacını taşımaktadır. Diğer ülkelere ihraç edilen ürünlerin de güvenli olması, tağşişe konu olmaması ve alıcıyı yanıltmayacak şekilde işaretlenmiş, etiketlenmiş ve belgelendirilmiş olması gerekmektedir.

Kanun kapsamında ilgili teknik düzenlemenin insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümlerine uygun ürünler aksi kanıtlanana kadar güvenli sayılacaktır. Kanun’da teknik düzenleme ürünün niteliğini, işleme veya üretim yöntemlerini veya bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama, işaretleme, etiketleme veya uygunluk değerlendirme işlemlerini ele alarak belirleyen uyulması zorunlu mevzuat şeklinde tanımlanmaktadır. Teknik düzenlemeler yetkili kuruluşlar, yani ilgili kamu kuruluşları tarafından hazırlanacaktır. CE gibi uygunluk işaretleri de ancak bu çerçevede kullanılabilir.

Bir ürüne ilişkin teknik düzenleme bulunmadığı veya insan sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler içermediği durumlarda, genel ürün güvenliği mevzuatı uygulanacaktır. Bahse konu mevzuat 11/12 Mart 2021 tarih ve 31420/31421 sayılı Resmi Gazete’lerde yayımlanan Genel Ürün Güvenliği Yönetmeliği ve Düzenlenmemiş Alanda Karşılıklı Tanıma Yönetmeliği’nden oluşmaktadır.

Genel Ürün Güvenliği Yönetmeliği, ayrıntılı bir güvenli ürün tanımı içermekte, özetle normal ve öngörülebilir koşullarda kullanımı risk taşımayan veya ürüne özgü asgari riski taşıyan ürünleri güvenli kabul etmektedir. Yönetmeliğe göre ürüne göre teknik düzenleme bulunmayan durumda referans numaraları AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan ürünün güvenliğine ilişkin Avrupa standartlarına karşılık gelen ulusal standartlara uygun ürün güvenli kabul edilir. Böyle bir standart da yoksa diğer referans belgeler veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentileri esas alınabilir.

Düzenlenmemiş Alanda Karşılıklı Tanıma Yönetmeliği ise Türkiye’de uygulananlardan farklı teknik düzenleme, standart veya kalite kurallarına göre üretilmiş olsa dahi, AB üyesi bir ülkede yasal olarak üretilmiş veya serbest dolaşıma girmiş bir ürünün güvenli olduğunun kabul edilmesini sağlamaktadır. Burada karşılıklı tanıma ilkesi geçerlidir.

7223 sayılı Kanun’a dönmemiz gerekirse ürün güvenliğine yönelik olarak imalatçıların, bunların atayacağı yetkili temsilcilerin, ithalatçıların ve dağıtıcıların yükümlülükleri ayrı maddeler halinde düzenlemektedir. Ürünü kendi isim veya ticari markası altında arz eden veya piyasada bulunan ürünleri güvenliğini etkileyecek şekilde değiştiren ithalatçı ve dağıtıcıların da imalatçılarla aynı sorumluluklara sahip olması hükme bağlanmaktadır. İthalatçı ve dağıtıcılar ayrıca ürün kendi sorumlulukları altındayken depolama ve nakliye şartlarının ürünün güvenliğini etkilememesinden de sorumludur. Bu konuda depolama ve nakliye şirketlerine de sorumluluk getirilmesi daha isabetli olacaktı.

Kanun’un getirdiği yenilikler arasında izlenebilirlik düzenlemesi bulunmaktadır. Ürünlerin izlenebilirliğinin sağlanması için tüm işletmelerin tedarik zincirinde yer alan bir önceki ve varsa bir sonraki işletmenin ismi, ticari unvanı veya markası ve irtibat bilgileri ile ürünün takibini kolaylaştıracak diğer bilgilerin kaydını düzenli bir şekilde tutarak 10 yıl muhafaza etmesi zorunludur. Bu oldukça uzun bir süre olup konunun ikincil mevzuata bırakılması ve ürün bazında farklılaştırılması tercih edilmeliydi.

Ürün sorumluluğu tazminatı, Kanun’un getirdiği bir diğer yeniliktir. Ürünün bir kişiye veya mala zarar vermesi halinde zararın imalatçı ya da ithalatçı tarafından giderilmesi gerekmektedir. Bunun için zararın ve uygunsuzlukla arasındaki nedensellik bağının ortaya konulması gerekmektedir. Üründen kaynaklanan tazminat sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan sözleşme hükümleri geçersizdir. Tazminat talebi zarar görenin zararı ve yükümlüyü öğrendiği tarihten itibaren üç yıl ve her halde zararın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl içerisinde ileri sürülmelidir.

Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri karşısında Kanun’un tazminat hukuku açısından getirdiği esas yeniliklerin sorumluluktan kurtaran sözleşme hükümlerinin geçersizliği ve öğrenme üzerine zamanaşımı süresinin haksız fiillere ilişkin genel süre olan iki yıldan üç yıla çıkartılması olduğu söylenebilir. Öte yandan piyasada uygunsuz ürünlerin bulunması halinde idarenin sorumluluğunun da doğabileceği unutulmamalıdır.

Yetkili kuruluşlar piyasa gözetimi ve denetimi aracılığıyla ürünlerin güvenliğini kontrol etmekten sorumludur. Bu çerçevede ürünlerin güvenli hale getirilmesi için iktisadi işletmelerden gerekli önlemlerin alınmasını talep edebilir; radyo, televizyon ve internet aracılığıyla tanıtım ve satışını engelleyebilir; riskli ürünlere ilişkin önlemlerin duyurulmasına karar verebilir ve ürünlerin geri çağrılmasını zorunlu tutabilir.

İktisadi işletmeler, uygunsuzlukları kendileri tespit ettikleri durumlarda da bu önlemleri almak zorundadır. Bu hallerde uygunsuzluk giderilirse iktisadi işletmelere herhangi bir yaptırım uygulanmayacaktır. İmalatçı veya ithalatçıları idari yaptırımlardan kurtaran diğer haller; ürünü piyasaya kendilerinin arz etmediğinin, uygunsuzluğun dağıtıcı veya üçüncü bir tarafın müdahalesinden ya da kullanıcıdan kaynaklandığının ve uygunsuzluğun teknik düzenlemeler veya diğer zorunlu kurallara uygun üretimden kaynaklandığının kanıtlanmasıdır. Bu imkanın neden diğer iktisadi işletmelere tanınmadığı belli değildir.

Kabahatler Kanunu’ndaki genel hükümden ayrılan 7223 sayılı Kanun, idari yaptırımlara karşı sulh ceza hakimliklerine değil, idare mahkemelerine başvurulmasını öngörmektedir. Başvuru süresi tebliğden itibaren 60 gündür.

Görüldüğü üzere 7223 sayılı Kanun ve ikincil mevzuatı hem özel hukuk hem kamu hukukuna ilişkin önemli hükümler içermekte ve birtakım yenilikler getirmekte olup tüm işletmeler açısından önem taşımaktadır.

ARED Perspektif / Mayıs 2021