Görsel Kirlilik Üzerine


Ekim ayı başında ARED’ in Elazığ’da gerçekleştirdiği sektörel eğitim semineri, bölgedeki meslektaşlarımız ve FIRAT Üniversitesi’nin Grafik Tasarım bölümü öğrencileri tarafından büyük ilgi gördü. Seminerimizin açılış konuşmasını yapan Sayın Elazığ Valimiz Muammer EROL, konuşmasının bir yerinde “Üretici olarak yaptığınız işleri güzel yapınız, bazı tabelalar kenti kirletiyor, görsel kirlilik yaratıyor.” dedi. Her kamu görevlisi veya belediyeler ile görüşmelerimizde bu konudan söz edilmektedir. Bunun nedenlerini onlarla paylaşmakta, kendi sorumluluklarımızın bilincinde olduğumuz konusuna ve kenti kirleten diğer unsurlara vurgu yaparak tartışmaları sürdürmekteyiz.

Bu nereden çıktı ve bunda biz ne kadar suçluyuz? Ve de üzerimize kabus gibi çöken bu suçlamayı nasıl ortadan kaldıracağız? İşte akıllardaki sorulara cevap niteliği taşıması adına bu sayıdaki köşe yazımı, toplantıda gelişen görsel kirlilik konusu üzerine görüşlerimi yazmaya ayırıyorum.

Biraz geçmişe doğru yolculuk yapınca sorunun izlerine rastlıyoruz. 80’li yıllarda ülkemizde, meşrubat firmaları ile bira firmaları kendi aralarında pazardan pay almak için hızlı bir rekabetin içinde oldular. O arada meşrubatçılar bakkalların tabelalarına kendi logolarını koyma yarışında iken, biracılar da kahvehaneleri paylaşma yarışını sürdürdüler. Bunu sigara ve gıda firmaları hızlı bir şekilde takip etti. Tabela pazarı bu rekabetle hızla büyüdü, mevcut tabela imalatçıları işleri yetiştiremez duruma geldiler. İşte o sıralar birçok çırak ve usta kendi yerlerini açarak pazardan pay almaya başladı. Sektörün birden bire genişlemesine paralel olarak, sektörde yasalar ve yönetmeliklerle ilgili bir düzenleme olmadığından; müşterinin istediği türde şekillenen tabelalar dağı taşı kapladı. Hatta bazen bir gün önce astığımız tabelayı ertesi gün söküp, firma başka markaya transfer olduğu için yeni tabelası takılan işyerleri ile karşılaştık. İşleri hep kısa sürede yetiştirmeyi düşündüğümüzden, kaliteli ve teknik sürecinde yaptığımız işlerin yerini zamanla; uygunluğu önemsenmeden hali hazırda bulunan malzemeyle yapılan, astar kullanmadan hızlı kuruyan ancak kısa sürede solan boyalarla üretilen işler almaya başladı. Daha kolayı tercih ettikçe piyasada kötü örnekler çoğalmaya başladı. Solma ve küflenme ile göze hoş gelmeyen işlerimizde hatamızı anladığımızda imdadımıza 90’lı yılların başında kesim folyoları ve router makineleri yetişti.

Bu sefer folyoların kullanım özelliklerine bakmadan aynı işi görür diyerek bulduğumuzu kullanmaya başladık. Kesip yapıştırdık, boyanın işçiliğinden ve solmasından kurtulduk derken, etraf bunların da kısa sürede solan ve kenarları güneşle kalkan kötü örnekleri ile doldu. O günlerden kalan daha düne kadar temizlenemeyen bir sürü tabela ortaya çıkmış oldu.

Tabelalarda yaşanan bu klasik sorunlarla uğraşırken bu kez sektör dijital baskı makineleri ve onların baskı folyoları ile tanıştı. Daha folyoların ve baskı makinelerinin özelliklerini, kullanılan mürekkeplerin ömürlerini test etmeden bize satılan ürünleri; hızımızı artırdıkları, işçiliği azalttığı için kullanmaya başladık.

Dijital baskı makineleri o kadar çoğalmaya başladı ki, pazara bakmadan, makine almada birbirimizle yarışmaya başladık. Tabelacılık da çok kolaylaşmıştı. Bir dijital baskı makinesi alan rahatlıkla tabelacı olabiliyordu. Bu böyle devam ederken sektör folyoları, baskı makinelerinin özelliklerini, kullandıkları mürekkeplerin dış şartlara dayanıklılığını öğrendiğinde artık iş işten geçmiş; dışarıda solan tabelalar, yırtılan folyolar, yıkılmış tabelalar rahatsızlık vermeye başlamıştı. Herkes bu kötü örnekler sonrasında “Görsel kirliliği siz yarattınız!“ diyerek, faturayı tabelacılara kesmeye başladı. Bu kötü örnekleri onlar bunlar değil, BİZ tabelacılar yaptık. Kentleri kirleten imar kirliliği, çöp kirliliği, gürültü kirliliği, klima motorları, antenler, güneş enerjileri yanında, balkonlara çamaşırlar asılırken, şehrin suları içilmezken, denizlerimiz kirlilikten kokarken, bunları görmezden gelerek, sadece tabelaları konuşmak mesleğimize saygısızlıktır.

Burada devlete düşen görev yasaklar koyarak kaldırmak yerine, yeni reklam alanlarını açarak sektörü düzenleyecek yasa ve yönetmelikleri, sektörle işbirliği yaparak hazırlamaktır. Bize düşen görev ise geçmişten kalan bu kirliliği kaldırmaktır. Yenilerinin oluşmasına meydan vermemektir. Bunun yolu bundan sonra işimizi doğru yapmak ve YAPTIĞIMIZ İŞİN ARKASINDA OLMAKTIR.

Birol FEDAİ

Açıkhava Reklamcıları Derneği

Başkan / Ekim 2009